31 Ağustos 2016 Çarşamba

Ağustos Notları

Temmuz’dan bugüne yazmamışım hiçbir şey, huzurlarınızda kendimi kınıyorum ve kendime laflar hazırladım. Ama çok geçerli bir sebebim var, sıcak hava. Sevmiyorum, sevemedim, sevemeyeceğim. Ekşi sözlükte sürekli yerden yere vurulan soğuk hava, yağmur ve kar seven insanlardan biriyim ben, yaz olduğunda hele İstanbul yazında rahat nefes almam kolay olmuyor. Bu nedenle de yapılacak her şey “ya ona Ekim’de gideriz daha güzel olur” ya da “aaa bence onu sonbaharda yapalım” ya da “ay orası sarı yapraklar eşliğinde daha güzel fotoğraflanır” gibi türlü cümlelerle ertelenir, ertelendi. Eylül de iyidir de ben Ekim’i çok severim. Havaların soğumaya başlaması ve yağmurlu günler yetmezmiş gibi bir de Filmekimi heyecanı, tiyatro sezonu, konserler başlar. Pek güzel olur.

Sıcak havaya olan nefretimizi ve soğuk günlere duyduğumuz özlemi de dile getirdiğimize göre bir Ağustos günlüğü yapabiliriz sanırım.

Efendim Ağustos ayının pek güzel günleri oldu elbette. Bunlardan iki tanesi ise kişisel günlüğümüzde yer bulmayı fazlasıyla hak etmekte. Birincisi, karşılaştığım an için şükürlerimin hiç bitmediği o güzel adamın doğum günü idi. Elimden geldiğince sürprizli olması için uğraştığım, çocuklar gibi şen kahkahalar attığımız, güzel bir gün oldu. Umarım çok daha güzellerini de yaşarız birlikte. 

Diğeri ise 29 Ağustos günü yani onunla karşılaştığım, elini tuttuğum günün yıldönümü idi. O gün bir önceki yıl gittiğimiz yerlerde dolaşıp geçirdiğimiz günleri, biriktirdiğimiz anıları hatırladık birlikte. Nicelerini hatırlamak dileğiyle.

Bu ay başka neler yaptık? Öncelikle en sevdiğim yönetmenlerden biri olan Woody Allen’ın filmini izledim sinemada. Cafe Society kesinlikle keyifli bir filmdi.

Güzel kitaplar okudum. Hatta okurken bu kitap ile ilgili bloğa da yazayım diye düşündüğüm kitaplardı. Ancak yine üşengeçliğime yenildiğim için bu yazıda bahsetmek istedim. Tek Başına Bir Adam, Gökdelen ve Middlesex’i hala okumadıysanız tavsiye ederim efem.

Bu ay çok gezemedik ama mini bir Kuzguncuk turu ile Gülhane’de kahve ve kitap keyfi yapma şansını yarattık. Kuzguncuk sevimli bir yer, bol bol da fotoğraf çekilesi ancak yeteri kadar zaman ayıramadık. Yine de sokaklarını dolaşmak, iskele tarafında yer alan çay bahçesinde oturup simit yerken İstanbul’u seyretmek, kafelerinden birinde yorgunluk kahvelerimizi içmek, kedileri ile sohbet etmek güzeldi.



İstanbul’da en sevdiğim yapılardan biri Galata Kulesi’dir. Her fırsatta sanki ilk kez görüyormuş gibi hayran hayran izler, fotoğrafını çeker ve karşısına geçip kahvemi içerim. Bu fotoğraf da öyle bir günden. Bir de hep hatırlamak istediğim anlardan…


Efendim Ağustos haberleri böyle. Yeni sezon için de bir şeyler yazmak istedim ancak iç açıcı olmayan haberler aklıma geldi ve vazgeçtim. Umarım tüm aksiliklere inat güzel bir sezon olur kültür sanat için.