Yazın bunaltıcı günlerinde hareket etmek istemeyen parmaklarım yağmuru ve serin esen rüzgarı değerlendirebilmek adına işe koyuldular. Arayı çok açmadan buradayım efendim, biraz da gündemden kaçabilmek için. Gönül daha kısa sürede yazmak isterdi ancak üşengeçliğim sakladığım bir gerçek değil biliyorsunuz.
- Nisan ayından bugüne kadar olan kısmı özet geç derseniz kitap, konser ve Game of Thrones derim.
- Mayıs ayında pek sevdiğim İstanbul Tiyatro Festivali vardı. Esasında üç oyuna bilet almıştık ancak yalnızca bir tanesini izleyebildik, Aslan Asker Şvayk. Sermet Yeşil’in başrolde olduğu oyun için biletleri sadece kendisini sahnede izleyebilmek adına, oyunun konusuna dahi bakmadan almıştım. Ancak oyun da Sermet Yeşil de bizi mutlu etti efem. Eskişehir ŞT tarafından sahnelenen bu oyun olur da bir yerde karşınıza çıkarsa izleyiniz.
- Bildiğiniz gibi sevgili ile ayda bir kez temiz hava, deniz, rüzgar ve bol gıda içerikli bir yer seçip orayı geziyoruz. Bu kez istikamet Poyrazköy idi. Küçük bir yer esasında. Genelde yüzmek isteyenlerin kaçış noktası ancak biz sadece fotoğraf çekmek için oradaydık. Gezecek ve yazacak çok fazla yeri yok. Kaleden kalma kalıntılar, sahildeki balıkçı tekneleri ve tepede yer alan çay bahçesi en çok zaman geçirdiğimiz yerleriydi. Çay bahçesinde içtiğimiz çay ve yediğimiz gözlemelerin tadı damağımızda.
- Aylık kaçışlarımızdan birini de Sarıyer için kullandık. Önce merkezi dolaştık, Sarıyer Börekçisi’nde meşhur böreklerinden tattık. Ardından sahil boyunca yürüdük. Hava sıcaklığı zaman zaman bunaltsa da genel olarak halimizden memnunduk. Yolda biraz olsun ferahlamak için Beyoğlu gazozu içtik. Ben tadına bayıldım, tavsiye ederim. Yürüyerek ve elbette fotoğraf çekerek Kireçburnu’na kadar geldik. Meşhur Kireçburnu Fırını’nda şansımıza yer vardı, oturup birer yorgunluk kahvesi ve limonatası içtik. Ben burayı çok sevdim, tekrar gitmek istiyorum kesinlikle.
- Kadıköy’ü pek ihmal etmiştim bu aralar. Kardeşim ve sevgilimle birlikte bir Cumartesi akşamı hasret giderdik. Ben çalıştığım için akşam saatlerinde ulaşabildim ama onlar benden önce başlamıştı keyif yapmaya. O akşam Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nin sembolü haline gelen Piraye Kafe’de oturduk. Eskiden bu kafeye İngilizce kursundan çıkıp gelir, ağaçların gölgesinde ve tatlı bir esinti eşliğinde çayımızı içer ve ders çalışırdık. Ancak şu an pek mümkün değil. Kafenin sandalye ve masa sayısı artarken huzuru azalmış.
- Aynı akşam Moda Çay Bahçesi’ne de gittik. Ben defalarca önünden geçmiş olmama rağmen daha önce oturmamıştım burada ancak manzarasının güzelliğini görüyordum. Keşke manzaranın güzelliği çalışanların yüzüne de yansımış olsaydı. Yine de sakin günlerinde kitap okuyup çay içmek için ideal bir yer.
- İsmini çok duyup önünden defalarca geçtiğim halde daha önce uğrayamadığımız Zencefil Cafe’ye gittik. Fekat efendim o ne güzel mekan o ne tatlı detaylar!
- Uzun zamandır aklımızda olan Uzun Boğaz Turu’na da gidebildik nihayet! Eminönü’de yer alan iskeleden biletlerimizi aldık. Kişi başı bilet fiyatı 25 TL. En güzel tarafı uzun vapur yolculuğunuzu eski tip vapurlarla yapıyor olmanız. Biraz uzun sürüyor belki ama kesinlikle keyifli. Hele bir de dışarıdaki bölümlerde yer bulduysanız şanslısınız! Biz öyleydik. Çayımız, çikolatamız, rüzgar, fotoğraflar ve deniz kokusu eşliğinde yaptık yolculuğu. Anadolukavağı’na vardığımızda yorulmuştuk o yüzden kaleye çıkmadık merkezde gezindik ve fotoğraf çektik. Önce balık ekmek yiyebilecek bir yer bulduk. İskele’nin hemen önünde yer alan ve sizi çene zoruyla içeriye sokmaya çalışan mekanlara inat küçük ama güzel bir yer bulduk, Köşem Balık diye geçiyordu sanırım adı. Burada balık ekmeklerimizi, midye tava ve patatesimizi gayet uygun bir hesap karşılığı ve keyifle yedikten sonra ara sokaklara daldık. Bolca fotoğraf çekip dükkanları dolaştık. Normalde her gittiğimiz yerden magnet alırız ancak buradaki magnetler maalesef çekici gelmedi ve elimiz boş döndük. Ardından yorgunluk kahvesi içip fırından yol için atıştırmalık alarak vapura geri döndük. Daha serin bir havada tekrar gidip kaleye de çıkmak planlarımız arasında.
- Bildiğiniz gibi sevgili ile her fırsatta bir fotoğraf makinası satın alıyoruz! Bu kez ailemizin yeni üyesi bir halfframe kamera. Kendisini ve verdiği fotoğrafları pek sevdik.
- Geçtiğimiz günlerde Sigur Ros konserini izledik. Zorlu’da olmasa daha keyifli olabilirdi sanırım, sanki bir uyumsuzluk vardı mekanla müzik arasında.
- Bu aralar film izleme konusunda pek tembeliz. Belgica ve Me Before You izledik. İkisi de fena değildi.
Sanırım yoruldum! Kısa sürede görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder