22 Nisan 2012 Pazar

Antonius ile Kleopatra

İki festival filmi izledikten sonra, dışarıda deli gibi yağan yağmura aldırmadan yürüyerek gittim Oyun Atölyesi'ne. İçeri girdiğimde -dışarıdan gelen diğer insanlar gibi- sırılsıklamdım. Hemen Antre Cafe'ye geçip sıcak bir çay istedim ve kendimi kurumaya bıraktım. Oyunun başlamasına bir saatten fazla zaman vardı. Kitap okuyarak beklemeye koyuldum. Elbette her zaman olduğu gibi zaman su gibi aktı gitti ve oyun saati geldi. Huyumdur, salonunun kapısı açıldığında hemen içeri girenlerdenim. Erkenden yerime ulaşıp dekoru, etrafı ya da perdeyi izlemeye bayılırım. Bu kez görüntünün yanında sesler de eşlik etti bu keyfime. Oyuncular perde arkasında -sanırım seslerini açabilmek için- hazırlanıyordu.

Oyuna gelince, Mısır kraliçesi Kleopatra ile Antonius'un aşkını ve Antonius ile Pompeius ve Ceasar arasındaki siyasi oyunları anlatmakta. Kleopatra rolünde daha önce Vahşet Tanrısı'nda izleyip oyunculuğuna bayıldığım Zerrin Tekindor var. Sanki bu rol için yaratılmış. İnanılmaz enerjik, şımarık, aşık, keyifli ama aynı zamanda aşkının peşinden gitmeyi bilecek kadar kararlı bir Kleopatra olmuş. Antonius rolünde artık oyunculuğu için yorum yapmanın bile gerekmediği bir isim var, Haluk Bilginer. Sahnede, ekranda -hatta daha önce yolda gördüğümde bile- izlemeye doyamadığım adam. Katı ve savaşçı Ceasar rolünde Mert Fırat, Pompeius rolünde Emre Karayel ve haberci rolünde Onur Ünsal var. Kleopatra ile habercinin bir sahnesi var, bitmesin isteyeceğiniz tarzda. Bir de sürekli dinlemek isteyeceğiniz müzikler var. Hem keyifli hem hüzünlü bir hikaye.


Kleopatra : Pekala, madem gerçekten aşıksın, o zaman ne kadar onu söyle.
Antonius : Ölçülebilen aşk zavallı aşktır.
Kleopatra : Peki ya ben ölçmeye kalkarsam?
Antonius : O zaman kendine yeni bir dünya bulacaksın.

16 Nisan 2012 Pazartesi

Festival Notları

Bu yıl çok fazla film izleyememiş olsam da izlediklerim arasında keyif almadığım, hoşlanmadığım bir film olmadı. Umarım bir sonraki sene çok daha fazla ve güzel film izleyebilirim(z).

Mutluluğa Boya Beni : Bir resmin içindeyiz. Ressamı tarafından bir kısmı tamamlanmayan resimde tastamamlar, yarımlar ve eskizler yaşamaktadır. Tastamamlar kendini beğenmiş tavırları ile yarımlar ve eskizlere hayatı zindan etmektedir. Yarım Clarie'e aşık olan tastamam Ramo, yarım Lola ve eskiz Tüykalem bu duruma karşı koymak, ressamı bulmak ve durumu düzeltmesini istemek için ormana doğru yola çıkar. Tabi başlarına gelmeyen kalmaz. Festivalde izlediğim en keyifli filmdi sanırım. Öncesinde çok mutsuzdum ama filmden çıktığımda keyifliydim. Tekrar izlemek gerek.

Kırışıklıklar : Emilio, emekli bir banka müdürüdür. Yaşlandığı ve bakımı zorlaştığı için oğlu tarafından özel bir bakımevine bırakılır. Bakımevi, kendini hasta hissetmeyen Emilio'ya göre bir yer değildir. Oda arkadaşının da yardımı ile keyifli vakit geçirmeyi öğrenir. Ancak farkında bile olmadığı hastalığının etkisi gün geçtikçe onu esir almaya başlar. Hüzünlü konusuna rağmen çok keyifli bir animasyondu.

Akasyalar : Kereste taşıyan bir kamyonda şoförlük yapan adam, patronunun isteği üzerine bir kadın ve beş aylık bebeğini Buenos Aires'e götürmek için yanına alır. Başta bu durumdan hiç keyif almıyor olsa da yol önlerinde akıp gittikçe birbirlerine alışmaya başlarlar. Keyifli bir yol filmi.

Masumiyet : Doktor Tomas, karısı, kızı, karısının kardeşi ve babası ile aynı evde mutlu bir hayat sürmektedir. Ancak 14 yaşındaki hastasının iftirası nedeniyle bir anda hayatları değişir. Doktor, masum olduğunu kanıtlamak zorundadır. Festivalde bu tür filmleri izlemeyi çok seviyorum. Normal şartlarda ülkemizde gösterime girmesi zor bir film. Eğer bir yerlerde rastlarsanız mutlaka izleyin derim.

Aşk Perisi : Bir otelde gece vardiyasında çalışan Dom, bir peri ile karşılaşır. Peri, kendisinden üç dilek isteyebileceğini söyler. İlk dileği bir motorsiklet, ikincisi ise sınırsız benzindir. Acaba üçüncü dileği ne olacaktır ? Keyifli bir film.

Hacivat Karagöz : 1300lü yıllarda Bursa'da geçen bir hikaye. Karagöz ve Hacivat isimli iki insanın kaderinin bir araya gelişi. Vizyondayken fırsat bulamamıştım. Bu nedenle festivalde görünce hemen bilet aldım. Hikayeyi ve görüntüleri sevdim. Bir de filmden önce Ayşen Gruda ve Ezel Akay'ın küçük bir konuşması vardı. Gayet içten ve keyifliydi.

Hudutların Kanunu : Yusuf, öğretmen Ayşe, yüzbaşı ve hudut insanlarının kesişen hikayesi. Fatih Akın ve Martin Scorsese yardımı ile yenilenmiş ve ilk gösterimi Cannes'da yapılmış bir film.

Gramofon Avrat : Türkan Şoray'ın başrolde olduğu, Sabahattin Ali'ye ait aynı isimli hikayeden esinlenen bir film. Cemile, Gramofon adıyla anılan, odalıklarda dans eden biridir. Tek güvendiği insan faytoncusu Murat'tır. Kaçırılmaya çalışıldığı bir gün Murat onu korumak için bir cinayet işler.

Prens ve Şov Kızı : Bir gösteride rol alan Elsie, grandükün tiyatroyu ziyareti ile hayatının değişeceğinden habersizdir. Grandük, takıntılı, sevgisini gösteremeyen ve sert bir adamdır. Ancak Elsie onun hayatına girmeyi ve içindeki sevgi dolu insanı kabuğundan çıkarmayı başarır.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Günün Notları

- Bu ay hiç oyun izleyemedim, mutsuzum.

- Leyla ile Mecnun olmasa Pazartesilere nasıl katlanırız bilmem.

- Gidilecek bir sürü sergi var, 20 Nisan'da da Pera Müzesine Goya sergisi geliyor.

- Madonna konser biletleri nasıl bu kadar hızlı tükendi aklım almıyor.

- Sinemada nerede bir öküz varsa benim arkamda oturmak zorunda mı ? Mısırla işkence çektirenler, ayaklarını benim koltuğuma uzatanlar, bacakları ile koltuğumu ittirenler, festivalde ise mısır yiyen tek insan arkamdaki koltuktaydı, hepsi beni mi buluyor ?

- Büyük ev ablukada konserini izledim, çok keyifliydi.

- Tiyatro festivalinde istediğim coşkuyu bulamadım sanırım bu nedenle bilet almadım ama her an karar değiştirebilirim.

- Film festivali ise gayet iyi gidiyor, şu ana kadar izlediklerim arasında sevmediğim film yok.

- İlk kez etsy ve amazondan sipariş verdim, çok mutluyum.

- Bu haftasonu hem Cumartesi hem Pazar çalışıyorum. Nasıl geçer zaman bilmem.

- John Fowles'ın Daniel Martin'i 12 Nisan'da ve Ahmet Ümit'in yeni kitabı 10 Nisan'da raflarda olacakmış.

- Okunmayı bekleyen 90 küsür kitabı 56ya düşürdüm, bu aralar hiç yeni kitap almadım. (Sevgilinin ya da arkadaşların aldıkları sayılmaz.)

- Dil kursuna başladım, yeni birşeyler öğrenmeyi, keyifli şeyler için kafa yormayı çok özlemişim, ilaç gibi geldi.

- Kadıköy'le de barıştım kurs sayesinde. Şimdi aramız iyi.

- Starbucksta soğuk içecek sezonunu dün itibariyle açtım benim için bahar resmen başladı.

- Yaz konserleri de yavaş yavaş açıklanıyor. Haziran'da Zaz, Eylül'de Red Hot Chili Peppers ve Leonard Cohen bu diyarlarda olacakmış.

- Bu kadar gevezelik yeter sanırım :)