23 Ocak 2012 Pazartesi

Günün Notları

- Uzun zamandır "günün notları"nı yazmadığımı üzülerek farketmiş bulunmaktayım. O zaman biraz gevezelik edelim...

- Yıllık izinden sonra işe hızlı bir başlangıç yaptım. Bir haftada iki kat yoruldum.

- Biliyorum çok soğuk, trafik kötü, doğalgaz faturası cebinizi yakacak ama yine de çok güzel görünmüyor mu İstanbul karlar altında ?

- 123 dinliyorum bugünlerde. Geç keşfettim ama aradaki farkı kapatmaya çalışıyorum. Özellikle "Again"i dinleyiniz.

- Yeni yılda kullanmak için iki tane süper defter alan ben ama kullanmaya kıyamayan yine ben. Biliyorum yalnız değilim !

- 123, Melis Danişmend ve Elif Çağlar'ı canlı dinlemek istiyorum ama zaten kısıtlı olan konser programlarında da ben çalışıyor oluyorum.

- İlyada'yı okuyorum ama aradığımı tam olarak bulamadım sanırım.

- Bu aralar okuduklarımdan aklımda kalanlar;

Raydan Çıkanlar - James Siegel : Filmini biliyor olabilirsiniz. Ben henüz izlemedim. Kitapta sabah işe gitmek için binmesi gereken treni kaçıran bir adamın başına gelenler anlatılıyor. Bir gecede bitirdim, bence sürükleyici bir kitaptı.

Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey - Marc Levy : Esasında yazarın kitaplarını severim. Bu kitapta eksik birşeyler vardı sanki ya da benim tadım yoktu, bilemedim.

Dokuz Öykü - J.D.Salinger : Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün, Sarsak Dayı Connecticut'ta, Eskimolarla Savaştan Hemen Önce, Gülen Adam, Teknede, Esme İçin-Sevgi ve Sefaletle, Yeşil Gözlüm Al Dudaklım, De Daumier-Smith'in Mavi Dönemi ve Teddy isimli öykülerden oluşan kitap. Tiyatro öncesi yolculuklarımda, otobüste eşlik etti bana. Hepsini sevdim ama "Muz Balığı İçin Mükemmel Bir Gün" başka.

Tehlikeli İlişkiler - Choderlos De Laclos : Şehir tiyatrolarındaki aynı isimli oyunu bir senedir izleyemedim. Kitabı da uzun süre önce almıştım yeni okuyabildim. Vicomte de Valmont ile Marquise de Merteuil isimli ana ve diğer yardımcı karakterlerin mektuplarından oluşan bir kitap. Aşk, entrika, kadın-erkek ilişkileri, ahlak, intikam gibi duyguların çevresinde insanları tuzağına düşüren bir kadın ve bir erkek karakterin neler yaptığına çok şaşırabilirsiniz. Mektuplardan oluşan bir kitap herkese çekici gelmeyebilir ama bu kitap mutlaka okunmalı. En kısa zamanda oyunu da izlemek istiyorum.

- Bugünlerde sürpriz yumurta alan ve içinden şirinlerden biri çıktığında sevinç çığlıkları atan birini görürseniz korkmayın, zararsızdır :)

- Vahşet Tanrısı isimli oyunu izleyip sevenlere aynı konuyu anlatan ve mükemmel bir kadrosu olan "Carnage" isimli filmi tavsiye ederim. Sinemada izleyebilmek için Beykoz'dan Şişli'ye gittim. Ancak maalesef vizyonda uzun süre kalamadı.

- Şu aralar sabırsızlıkla beklediğim film de -The Artist- haftaya vizyona giriyor.

- Geçtiğimiz hafta evde de güzel filmler izledim. Klasiklere bayıldığım için onlardan birkaç tanesini paylaşayım;

Trouble in Paradise (1932), muhteşem bir film. Birbirine aşık iki hırsızın başına gelenler diye özetleyelim. Uzun uzun anlatmak filmden alınacak keyfi azaltabilir. Mutlaka bulun ve izleyin derim. Tabi hala izlemediyseniz.

The Awful Truth (1937), basit bir sebepten kavga eden ve boşanmak için mahkemeye başvuran çiftin boşanma öncesindeki komik halleri. Cary Grant yine çok eğlenceli bir rolde. Film, en iyi yönetmen oscarına da sahipmiş. (bkz:ekşisözlük)

M (1931), şehre korku salan çocuk katili günlerdir bulunamamıştır ve kaybolan çocuk sayısı artmaktadır. Polisler halkın tepkisinin de etkisiyle aramaları artırır ve sürekli baskınlar düzenler. Ancak bu durumdan şikayetçi olan bir grup vardır, hırsızlar. Baskınlar nedeniyle işlerini yapamazlar. Liderleri eşliğinde bir ödül koyarak dilenciler ve sokaktaki evsizlerden yardım isterler. Polisten önce katile ulaşmak tek amaçlarıdır. Bu grup katili kör bir balon satıcısı sayesinde bulur ve bir binada köşeye sıkıştırır. Bu durumdan polisin de haberi olur. Polisler gelmeden hırsızların katili bulmaları ve binadan çıkartmaları gerekmektedir. Fritz Lang'i hayatımda en çok etkilendiğim filmlerden biri olan Metropolis ile tanımıştım. Bu referansa rağmen M'yi izlemeyi neden bu kadar geciktirdim bilmiyorum ancak kesinlikle tavsiye ederim. Her karesini çözümlemeyi ve anlatmayı çok isterdim. Ancak hem eksik kalır hem de okuyanlara haksızlık olur.

Camille (1936), daha önce şurada bahsettiğim ünlü kitaptan uyarlama bir film. Uyarlama olarak başarılı diyemiyorum çünkü eksik noktaları var ancak kendi başına bir film olarak düşünüldüğünde gayet iyiydi.

- Okunacak kitap sayısını 77ye indirdim. Bu sene hedefim 100 kitap okumak.

- İbb şehir tiyatrolarının Şubat 2012 programı açıklandı.

- İf İstanbul programı da yarın açıklanacakmış.

- Pera Müzesi'nin "Konstantiniyye'den İstanbul'a" isimli sergisini çok merak ediyorum.

- Dali sergisine de hala gidemedim.

- Bu kadar gevezelik yeter sanırım.

16 Ocak 2012 Pazartesi

Biraz Daha Tiyatro




Tiyatro, film, kitap ve uzun zamandır istenen, beklenen bir konser... Geçen hafta böyle geçti.


Fare Kapanı - Tiyatro Akla Kara

Oyun, Agatha Christie'in kitabından uyarlama. Henüz okumadığım için karşılaştırma imkanım yok. Ancak sahnede gerçekten başarılı bir oyun izlediğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Kadıköy'de Tiyatro Akla Kara'nın kendi sahnesinde izledim. Fazla büyük olmayan, samimi bir mekan. Her oyunda olduğu gibi kapılar açıldığında hemen koltuğuma geçtim, sahneyi ve dekoru seyredebilmek için. Koltuklar sahnenin hemen önünden başlıyor ve sahne ile aynı yükseklikte olduğu için sanki evinizin salonunda oynuyormuş hissine kapılıyorsunuz. Oyunun dekoru gerçekten başarılıydı. Beklerken süreyi hatırlatan anons da oyuna özel hazırlanmış ve gerçekten iyi düşünülmüştü.

Oyun, bir malikanenin konukevine dönüştürülmesi ile başlıyor. Gelen konukların neredeyse tamamı yıllar önce işlenen bir cinayet ile bağlantılı çıkıyor. Finali de -her Agatha Christie kitabında olduğu gibi- şaşırtıcıydı. Şahsen ben katili doğru tahmin edemedim. Özellikle Agatha Christie tarzını sevenlerin mutlaka izlemesini tavsiye ederim.

Alevli Günler - İstanbul Halk Tiyatrosu

Geçtiğimiz yıldan beri peşinde koştuğum, bir türlü uygun mekan ve zamanı yakalayamadığım oyun! Sonunda yıllık iznime denk gelen bir tarihte Taksim'de olduğunu gördüm ve hemen biletimi aldım. Kötü hava, elektrik kesintisi ve metronun çalışmaması gibi olumsuz koşulları bile umursamadan Beykoz'dan Taksim'e gittim izleyebilmek için. Ama iyi ki gitmişim.

Çocukluğundan beri ayrılmamış üç arkadaşın hikayesi. İçlerinden birinin garip bir isteği ve bunu gerçekleştirmek için çırpınmaları. Gerçekten keyifli bir oyundu, bol bol güldük.

12 Ocak 2012 Perşembe

Biraz Tiyatro



Geleneksel kış dönemi iznimi almış bulunmaktayım. Akşam vardiyasında çalışmam nedeniyle gidemediğim oyunlara öncelik tanıdım yine. Haftaiçi akşamlarında dışarıda olmayı özlemişim. Şimdilik üç tane oyuna ait yorum paylaşıyorum. Devamı haftasonu gelecek.


Surname 2010 - İbb Şehir Tiyatroları

En sevdiğim tiyatroculardan biridir Yiğit Sertdemir. (Diğeri için bkz: Berkun Oya) Yazdığı, yönettiği, oynadığı oyunun adına bile bakmam biletimi alırım. O kadar kesin bir referanstır benim için. Surname 2010'u geçen sene izlemek istemiş ancak elde olmayan sebeplerle kaçırmıştım. Bu kez ismini gördüğümde sevmediğim bir sahnede oluşuna aldırmadan aldım biletimi.

Oyunun konusunu anlatmayacağım. Tek söyleyeceğim mutlaka gidin, Şakbaz'ı, Şakendam'ı, Sühendan'ı, İstanbulbazlar'ı ve diğerlerini keyifle izleyin.


Karanlık İşler - İstanbul Devlet Tiyatrosu

Bir kulüpte dansçı olarak çalışan Mandy, aynı zamanda kulübün sahibi Koca Mack'in sevgilisidir. Mack, her haftasonu tüm hasılatın toplandığı ve aynı zamanda Mandy'nin yaşadığı eve gelir. Ancak Mandy yeni tanıştığı Gerry'e aşık olmuş ve onu evine getirmiştir. Mack gelmeden önce komşusu Tania'nın da yardımı ile Gerry'i evden çıkartmaya çalışır. Ancak işler daha da karışacaktır...

Çok büyük kahkaha beklentileri ile gitmediğiniz taktirde gayet keyif alabileceğiniz bir oyun.


444 - Kumbaracı50

Yiğit Sertdemir'in hem yazdığı hem de oynadığı oyunlarından biri. Hatırlatma merkezi olarak çalışan ve dört milyonun üstünde kullanıcısı olan bir kurumun çağrı merkezinde ve gece vardiyasında geçiyor. Gülhan Kadim, burada uzun zamandır çalışan eleman ve Yiğit Sertdemir ise çömez eleman rolünde. Daha ilk gününde işlerin karışmasına tanık oluyor. İlk çağrılarda, doktor randevusunun hatırlatılması gibi şikayetlerle karşılaşan elemanlarımız ilerleyen dakikalarda garip isteklerle ve yardım talepleri ile karşılaşıyor. Sistemde yaşanan bir sorun karşısında acele karar vermeleri ve geceyi sorunsuz atlatmaları gerekiyor. Peki nasıl ? Sorunun cevabı oyunda.

Eski bir çağrı merkezi çalışanıyım. Oyun esnasında o günleri yeniden yaşadığımı söyleyebilirim. Orada karşılaşılan çağrıların ne kadar absürd olabileceğini tahmin etmek imkansızdır ancak yaşayarak görebilirsiniz. Yiğit Sertdemir, sanki daha önce çağrı merkezinde çalışmış biri gibi yazmış. Bu oyunu mutlaka izleyin, pişman olmazsınız.

Bir de küçük öneri ; Kumbaracı50nin tam karşısında Alaylı Kafe isimli şirin bir kafe var. Toplamda dört masadan oluşuyor. Ancak sıcacık bir ortamı, güler yüzlü iki çalışanı ve sevimli bir kedisi var. Duvarlarda fotoğraflar, fonda muhteşem şarkılar, tiyatro sohbetleri, çok lezzetli çay ve kurabiyeleri var. Aldığım fişte Gülhan Kadim Sertdemir ismi geçiyor, sanırım ona ait. Oyun saatinden önce mutlaka orada bir çay içmenizi tavsiye ederim.