16 Nisan 2020 Perşembe

Günün Notları



Filmlerde gördüğümüzde abartılı bulduğumuz, inanmakta zorlandığımız sahnelerin benzerlerini yaşadığımız ve doğal olarak bunu sindirmekte zorlandığımız bir dönemdeyiz. Hollywood klişelerinin tamamını barındıran garip bir senaryo gibi ama maalesef tamamen gerçek. Groundhog Day filminde ana karakter Phil gibi her gün birbirinin neredeyse aynısı, tatsız, endişe dolu günlere uyanıyoruz. Her şey belirsiz, ne zaman rutinlerimize döneceğimizi bilmiyoruz. Bazılarımız evde kalabilecek kadar şanslı (ne kadar şans denebilirse tabii) ancak büyük çoğunluk ya işsiz kaldı ya da tüm endişelerine rağmen işlerine devam etmek zorunda. Her günüm tanımadığım ancak varlığından bir şekilde haberdar olduğum insanlara, sokaktaki kedilere, köpeklere, zor durumda olduğuna inandığım canlıların tamamına üzülmekle geçiyor. Çoğumuz da böyle biliyorum. Her sabah bu sürecin ne zaman biteceğine dair bir müjde duyabilme ümidiyle başlıyorum güne. Şu ana kadar olmaması her defasında acıtsa da bir şekilde umudu taze tutmaya çalışıyorum. Ciddi anlamda tecrübeliyim zaten bu konuda. :) Özlediğim her şeye yeniden kavuşacağıma inandığım anları hayal ediyorum. Umarım yarın kadar yakındır. 

Yaklaşık 1 aydır evden çalışıyorum, bir anlamda karantina günlüğü çıkartmak için buradayım. Uzun girişten sıkılmayıp bu cümleye kadar geldiyseniz teşekkür ederim. Yazının bundan sonrası blogumda her zaman gördüğünüz Günün Notları formatında olacak ya da en azından öyle olmayı deneyecek. 

- Gün içinde mesaiden kalan zaman normalinden fazla olduğu için her güne bir film ya da kitap okuma zamanı sığdırmaya başladık.

- Mubi üyeliği başlattık yakın dönemde, festival filmleri diye adlandırılan türü seven biriyseniz kesinlikle tavsiye ederim. Bu anlamda doyurucu filmler var. Hatta izleyip çok sevdiğim iki filmi de tavsiye edeyim. Biri 1976 yapımı Kaderi Arayan Adam (Mr. Klein)  diğeri ise 1934 yapımı Ekmek Kavgası (Our Daily Bread) 

La Casa De Papel 4. sezonu izledik. Maalesef kendimi kandırılmış hissediyorum, hikayenin bu kadar uzatılması gerekir miydi?

- Gün içinde bolca kahve içiyorum. Her defasında da dışarıda içtiğimiz kahveleri ve o anlarda hissettiğim nefes alma hissini özlüyor ve burnumun sızlamasına teslim oluyorum. 

- Yakın dönemde izleyip hayran kaldığım filmlerden biri de Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi. Tablo gibi sahneleri olan, müzikleri ayrı konusu ayrı güzel bir filmdi. Tavsiye ederim. 



- Güzel kitaplar okudum bu ara, adını sıkça duyduğum yazarlardan biri olan Yu Hua'dan Yaşamak isimli kitap bunlardan biri. İç acıtan, yok artık dedirten bir hikayesi vardı karakterin. 

- Tavsiye edeceğim diğer kitap ise Kör Suikastçı. Margaret Atwood benim için ne yazsa okurum dediğim nadir yazarlardan biri. Kitabı uzun süre önce sevdicek hediye etmişti ancak sanki zamanını bekler gibi elim bir türlü gitmedi. Kafamın sorunlarla dolu olduğu, günlerin iş yorgunluğu ile geçip gittiği dönemde okumak istemedim. Böylece aylar boyunca kitaplıkta bekledi. Geçtiğimiz hafta birden gözüme ilişti ve okumaya başladım. Daha ilk sayfada yazarı okumayı ne kadar çok özlediğimi fark ettim. Benim için şaheser kategorisinde bir kitap. Hem roman içinde roman şeklindeki yazım tarzı, hem karakterleri, hem filmlere taş çıkartacak hikayesi. Her şeyiyle çok ama çok lezzetli bir kitap. Düşüncelerimi gündemden uzaklaştırmama da çok yardımı oldu. Özetle okuyunuz efem. 

- Benden haberler böyle sevgili blog. Günler özlemek ve sevdiceğin de dediği gibi ukde biriktirmekle geçiyor. Gün içinde sıradan gibi gördüğümüz ancak minik keyifler veren her şeyi, vapur yolculuklarımızı, bir kafede boş boş oturup caddeyi izlemeyi, sinema ya da tiyatroya gitmeyi, oyun sonrası bir soğuk bira içip izlediğimiz şey hakkında konuşmayı, endişe duymamayı, korkusuzca otobüse binebilmeyi, sevdiklerime sarılmayı ama en çok da sevgilimin kokusunu özledim.