9 Kasım 2014 Pazar

Günün Notları


Merhaba blog, bir önceki yazısında sezonda bol bol görüşelim demesine rağmen, haftalardır yazamayan Banu ben. Bu aralar neler yaptığımı kısaca yazayım yoksa unutacağım! Günün Notları görünümlü yaklaşık 2 ayın notları olacak!

- Sonbaharı çok sevdiğimi söylemiş miydim?


- Tiyatro sezonunu 20 Eylül'de Ekonomania ile açtım, Kumbaracı50 benim için önemli bir yer o yüzden tüm oyunlarını takip etmeye çalışıyorum. Ekonomania, Kumbaracı50 ve Theater an der Ruhr ortak yapımı, mesajını üstü kapalı veren bir oyun. Hatta anlaşılma sıkıntısı yaşayacağının farkında olup oyunun finalinde bu konuya da değinen bir oyun. Benim için farklı bir sezon açılışı oldu.

- Başka Sinema aracılığı ile Dünyada 20.000 Gün'ü izledim.

- Pera Müzesi'nde "Duvarların Dili" sergisini gezdim, gerçekten keyifliydi.


- Aynı gün Beyoğlu Sahaf Festivali'nde idim. Sağanak yağmur nedeniyle çok fazla gezemesem de uzun zamandır aradığım bir kitabı arkadaşımın yardımıyla buldum.


- DT'de sezon açılışım Hamlet Makinesi ile oldu. Müzik seçimi mükemmel olan oyunlardandı ancak oyunun tamamı için aynı yorumu yapamayağacağım.

- Moda Sahnesi'nde Parkta Güzel Bir Gün'ü izledik. Oyunun mükemmel bir konusu var, daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum. Oyunun karikatürize edilmiş haline ısınamadım ancak bizim dışımızda herkesin çok eğlendiğini söyleyebilirim.

- Ekim ayının en güzel etkinliği elbette Filmekimi idi. Yıldız Haritası, Mommy, Boyhood, Dile Veda, Turist ve İnsanları Seyreden Güvercin'i izledim. Mommy ve Boyhood mükemmeldi. İnsanları Seyreden Güvercin enfesti. Turist beklentimin çok üzerinde bir filmdi, aynı zamanda eğlenceli karakterlerine bayıldım. Dile Veda ise hala üzerine düşünmek için mesai harcadığım filmlerden.


- Festival haftasının güzelliğine bir de Marissa Nadler konseri eklendi. İnsanın iç sıkıntısını unutturan cinsten konserlerden biriydi benim için. İyi ki gitmişim diyorum. Tekrar gelirse kaçırmayın derim.


- Opera sezonunu Yusuf ile Züleyha gösterisiyle açtım. Geçtiğimiz sezon Süreyya Operası'nın neredeyse tüm etkinliklerini izlediğim için bu sezon yeni gösterileri bekliyorum. Yusuf ile Züleyha'yı da görmenizi tavsiye ederim. Fotoğraf o güne ait, kardeşim tiyatro bense opera için beklerken içtiğimiz çay ve o an benim için çok değerli.


- Şehir Tiyatroları için sezon açılışımı Cibali Karakolu ile yaptım ancak memnun ayrıldım diyemem. Yine bizim dışımızdaki izleyicilerin çok eğlendiği, sürekli alkışladığı ancak benim için katlanması zor 3 saatlik bir oyundu. Bir oyun ile ilgili "izlemeyin" yorumu yapmamak gibi bir kuralım var o yüzden izleyeceğiniz tüm oyunları izledikten sonra eğer zamanınız kalırsa izleyin diyorum.

- DT oyunlarından birini daha izledim, Geçtim Ama Tiyatrodan. Küçük Sahne'ye yakışan oyunlardan biri, çok keyifli, birazcık hüzünlü, mesajını göze sokmadan esprili bir dille veren, başarılı bir oyun. İzleyince pişman olmazsınız diye düşünüyorum. :)


- Sırada yine mükemmel bir konser var! Esasında iki konseri de ayrı ayrı yazılarla anlatmak isterdim ancak tembellik edip hemen yazmayınca detayları unutuyorum! Chinawoman, daha önce verdiği İstanbul konserini kaçırdığıma üzüldüğüm isimlerden biriydi. Yeniden geleceğini duyduğumda iş günü gerçekleşecek bir konser olmasına rağmen aldım biletimi. Sahnede inanılmaz bir enerjisi var, tekrar gelirse kaçırmayınız efendim.

- On İki Öfkeli Adam, hem kitabını hem de 1957 yapımı filmini çok sevdiğim eserlerden. Bu sezon ŞT'de sahneleneceğini hem de oyunculardan birinin Serdar Orçin olduğunu duyduğumda çok sevindim ve çıkar çıkmaz biletimi aldım. Oyun filmle neredeyse bire bir diyebilirim. Karakterler başarılı, oyuncular iyi, oyun güzel. Bu oyunu da rahatlıkla tavsiye ederim.

- Joan Miro, Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar sergisini de gezdim güzel bir 29 Ekim sabahı. Çok kalabalık olmaması için erkenden çıktık yola. Sabancı Müzesi'ne gidiş için artık bir ritüel haline gelen yolu kullandım, önce motorla Yeniköy oradan sonbahar renklerinin güzelleştirdiği sahil şeridinden Emirgan'a geçmek çok keyifli. Sergiden sonra müzenin kafesinde birer kahve içtik, kahve güzeldi de mekan ve çalışanları için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Ancak sergi yorgunluğunu atmak için bir çay/kahve içilebilir. Oradan çıkıp her sergiden sonra yaptığımız gibi Sütiş'e gittik. Şansımıza manzaralı masalardan birinde yer bulduk. Okunduğunda basit görünen bu detayların benim için önemi büyük. Burada dile getirmemin sebebi de bu esasında.


- Dün esasında Suç ve Ceza Film Festival'inden bir film izleyecektik ancak havanın güzel olması aklımızı çeldi ve Cihangir'de ara sokaklara dalıp güzel bir kafede kahvaltı yaptık. Festival seansını kaçırdığımız için vizyondan bir film izlemeye karar verdik ve Unutursam Fısılda'yı izledik. Çağan Irmak'ın filmlerindeki hüzünlü hikayelere rağmen güneşi yansıtan, sıcak renkli seçimlerini seviyorum. O yüzden bu filmi de keyifle izledim.

- Filmden sonra diğer planımız olan Yiğit Sertdemir oyununu izledik. Karabahtlı Kardeşlerin Bitmeyen Şen Gösterisi. Çok eğlenceli, bir o kadar hüzünlü ama gerçekten iyi bir oyundu. Daha fazlasını anlatmak ve tavsiye etmek isterdim ancak önceki sezonlardan beri devam eden bu oyun için yeni bir gösterim olmayacağı açıklandı.

- Yekta Kopan'ın yeni kitabı İki Şiirin Arasında'yı okudum geçen gece. Ondan çok hoşuma giden bir bölümü paylaşmak isterim.

Bildiğim her dilde kitap okurum. Bildiğim her dilde müzik dinlerim. Bildiğim her dilde mutsuzum.

- Şimdilik haberler bunlar. Buraya kadar okuduysan saygılarımı sunuyor ve teşekkür ediyorum.

13 Eylül 2014 Cumartesi

Günün Notları


- Fotoğraf koymayacağım sanırım bu yazıya, baştan anlaşalım blog.

- Bence birbirini eskiden önemseyen insanlar arasında geçen ve bir şekilde silinmeyip kalmış, eski yazışmaların okunması yasaklanmalı. O yasaklanmasa da okuyan kişinin eski tatsızlıkları tazeymiş gibi üzülmesi, sinirlenmesi ya da ağlaması kesinlikle yasak olmalı.

- Bir de insanların karşısındaki kişiyi yapmak istemediği birşey için zorlaması durumu var ama bu konuyu şimdilik geçiyorum.

- Evet blog, sinirliyim. Gerçekten sinirliyim. Geçmişe, bugüne, yarına, beni üzenlere, insanları üzenlere, hayvanları üzenlere, bu kadar kolay üzüldüğüm için kendime, bunları hala düşünüp dile getirmeme, düşünmeme, sürekli düşünmeme, insanların düşüncesizliğine çok ama çok sinirliyim.

- Neyse en azından bir işe yaradı bu sinir, bloga yazı yazmaya zemin hazırladı. :)

- Sezon yaklaşıyor içim kıpır kıpır be blog. Pek güzel oyun ve konser haberleri var.

- Filmekimi de yaklaştı, programın hala çıkmamış olması sinirimi bozsa da genel olarak keyfimi kaçırmaz.

- Sanırım dengesizim.

- Salon İKSV programı açıklandı. Henüz karar vermedim mutlak bir eleme yapacağım ama Balmorhea'yı bu kez kaçırmak istemem. Programın tamamı sitelerinde.

- Babylon'un programı da çıktı, Cat Power geliyormuş. Listenin tamamı için sitesine uğrayınız.

- The Cut, Filmekimi programından çıktığı için üzüldüm, umarım başka bir yerlerde izleme şansımız olur.

- Boyhood da gelse ne güzel olurdu!

- Oyun, bale ya da konser öncesi/sonrası içilen kahveleri özledim. (Gözlerim dolmayaydı iyiydi.)

- Buralara uğramayalı neler yaptığımı da yazayım da dijital günlüğümüzde arşivlenmiş olsun.

- Beirut ve 2Cellos konserlerini izledik kardeşimle. Beirut konserinde yaklaşık 4 saat sağanak altındaydık ve yağmurun da katkısı ile izlediğim en güzel konserlerden biri listesine hızla giriş yaptı. 2Cellos da aynı listede elbette, grubun şarkıları ile tanışmama aracı olan güzel insanı öperim!

- En sevdiğim blog yazarlarından üçü ile ada gezisi yaptık geçtiğimiz haftalarda. Kendilerini pek özlemişim, iyi geldi bana tekrar buluşmak.

- Yalnız o gün ada vapuru ne fena bir deneyim yaşattı bize. Unutmak pek mümkün olmayacak. İlk kez vapur yolculuğundan keyif alamadım diyeyim sen anla.

- Nasıl olduğu önemsiz olsa da yolu benimki ile kesişmiş dört insana yazmak istediğim şeyler var izninle blogcuğum.

- Her ne kadar "aşkım" kelimesi ile benzer kaderi paylaşmak zorunda kalıp, amacının dışında kullanılan bir kelime olsa da "dost" kavramı önemli. Bu kelimeyi duyduğumda aklımdan geçen birkaç insan var, esasında bir elin parmaklarını geçmez sanırım. Bunlardan biri benim için bir adım önde. İşe gitmeden önce ya da iş çıkışı saatler, ameliyat sonrasında elimi her anlamda sımsıkı tutan, doktora soracağımız soruların listesini yaptığımız, sorular karşısında uzaylıymışız gibi bakan doktora birlikte güldüğümüz, sık sık tartıştığımız ama hiç küsmediğimiz, birlikte çok doğal bir şekilde saçmaladığımız, bir karikatürde gördüğümüz ana benzer bir an yaşadığımızda açıklamaya gerek kalmadan onun da aklından aynı şeyin geçmesi, kendimize hediye alırken iki tane alıp birini ona saklamanın, varlığına şükretmenin, kısacası kardeş gibi olmanın karşılığı benim için. Dün doğumgünüydü. Mutlu ve güzel bir yaş olsun!

- Sayende hayatıma giren, ben daha söylemeden derdimi, halimi anlayan, içime kapandığım anda farkına varıp elimden tutan, oturup saatlerce saçma bir konu ile ilgili bile konuşabildiğim, en önemlisi anladığım ve anlayan, fikrini önemsediğim, fikrimi önemseyen, kıymet bilen ve bunu dile getirmekten çekinmeyen, gözümü hep mutluluktan dolduran, çektiğimiz tüm sancıları birlikte hafiflettiğimiz, bir kafede kitap okuyalım diye yola çıkıp kendimizi Şile'de bulduğumuz, birlikte yaptığımız en ufak yolculuğun bile belleklerimizde "en güzel anlar köşesi"ne kaydedildiği, bana hediye almak için aylardır çırpınan o güzel insanı tanımamı sağladığın için bile iyi ki varsın blog.

- Yine sayende tanıdığım, tiyatro delisi, sadece bir yılda bile birlikte bir sürü güzel anı biriktirdiğimiz, tiyatro, opera, bale ya da film öncesi koşturmacalarımın ortağı, sırf beni bir konserde yalnız bırakmamak için bana eşlik eden, dertlerime ortak olmaya çalışan, bu aralar biraz kendiyle fazlaca uğraşıp kendini daraltsa da hep mutlu olacağına inandığım, umduğum, Agatha delisi o güzel insanı da tanımamı sağladığın için iyi ki varsın blog.

- Bir de burayı okuma ihtimali olmadığına inandığım (emin değilim tabi), Ankara'nın griliğinden, bazı zorunlu hallerden bunalmış olsa da bunu kimseye yansıtmayıp her bir arkadaşına önem veren, iyi hissettiren, bir sorum olduğunda saatlerce çözümü anlatabilen, saat fark etmeksizin istediğim an telefonun diğer ucunda olan, bütün mızmız hallerime katlanan, önemseyen, önemsediğim, sesini duyduğumda kendimi iyi hissettiğim, beklemediğim anlarda gönderdiği bir karikatür ya da fotoğraf ile anı güzelleştiren o insan da iyi ki var blog. "Müsaitsen bir soru sorabilir miyim?" dediğimde verdiği "ne demek sultanım, her zaman" yanıtı hiç eksik olmasın.

- Maalesef hislerini kolay dile getirebilen biri değilim, o yüzden içimden geldiği anı kaçırmak istemedim, yazdım.

- Yeteri kadar duygusallık yaşadığıma göre gidip bir film izleyeyim. Mümkünse vurdulu kırdılı olsun da kendime geleyim.

- Sezonda bol bol görüşelim blog!

27 Temmuz 2014 Pazar

Günün Notları

- Sevgili blog seni çok özlediğimi söyleyerek başlamak isterim notlara.

- Yazamadığım dönemde bir sürü ıvır zıvır oldu onları anlatayım. Aslında her bir etkinliği ayrı ayrı anlatmak isterdim ama detayları tam olarak anımsamıyorum o yüzden en iyisi maddeler halinde yazmak.

- Şimdilik sadece fotoğraf paylaşmayı düşündüğüm tumblr adresim http://birazsoylebirazboyle1.tumblr.com

- İBB Şehir Tiyatroları’nın yaz oyunları kapsamında Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım isimli oyunu izledim. Açıkhava olunca puanım bol oluyor o yüzden keyif alarak izledim diyebilirim ama aynı oyunu kapalı mekanda izlesem bu kadar keyifli olmayabilirdi.

- Yıllık izinde yine İstanbul’daydım ancak tadını çıkarttım diyebilirim. Özellikle Cuma, Cumartesi ve Pazar kısmı pek hoştu.

- İzindeyken çok sevdiğim bir dostumla “Kış Uykusu”nu izledik. Hem de Atlas Sineması’nda. Çok özlemişim. Filmi de çok sevdik, akıp gitti. Filmden çıktığımızda inanılmaz bir iç sıkılması yaşayıp kendimizi bir küçük büfede çay içerken bulduk. Filmi konuşmaya öyle bir dalmışız ki farkına vardığımızda 3 saat geçtiğini ve saatin 4’ü bulduğunu anladık. O an pek hoştu.

- Aynı gün, filmden önce Pera Müzesi’nde Andy Warhol ve Stephen Chambers sergilerini gezdik. Keyifliydi. Özellikle Stephen Chambers’ın Büyük Ülke isimli eseri önünde dakikalarca oturup detaylarını yakalamaya çalıştım. Çok başarılıydı. Hatta sergi sonrasında gidip aynı eserin kartpostalını aldım ama kimseye göndermem! :D


- Geçtiğimiz günlerde Başka Sinema filmlerinden Gece Planı’nı izledim. Çevreci üç insanın yaptığı bir eylem planı ve uygulamada yaptıkları bir hata nedeniyle yaşadıklarını anlatıyor. Filmi tamamlamadan çıkan çok insan oldu sinemada, ancak bence kesinlikle izlemeye değer.


- Yıllık izinde olduğum hafta hem kendim hem de kardeşimle ilgili sağlık sorunları nedeniyle hastanedeydik. Alınan sonuçlar iyi olunca kendimizi gezmeye verdik. Fotoğraflarda görünen kahvaltı ve kahve kendimizi ödüllendirme şeklimiz.



- Neil Young konseri de keyifle katıldığımız etkinliklerden biri oldu. Öncesinde BEA ve Midlake konserleri vardı o nedenle festival gibi bir gündü.

- Stefan Zweig’ın Satranç isimli kitabını okudum. Etkisi hala geçmedi. Bu kitabı okuyan biriyle konuşmam şart.

- Bu aralar günün en güzel saatleri, işten eve döndüğümde, kardeşimle kitaplarımızı alıp, klasik müzik eşliğinde kitaplardaki dünyalarda gezindiğimiz saatler sanırım. Günün bütün sıkıntısını alıyor.

- Geçtiğimiz günlerde bilgisayarım bozulup, üstüne bir de küçük bir kaza atlatınca yenisini almak zorunda kaldım. Bir küçük değişiklik bir sürü değişikliği getirdi beraberinde. Artık kitaplığım da çok daha büyük ve düzenli. Bakmaya doyamıyorum.

- Bu arada Pera Müzesi’nin yeni sergisi “Duvarların Dili” 13 Ağustos – 5 Ekim 2014 tarihleri arasında gezilebilir.

- Pera Müzesi dedik aklıma geldi, sergi için gittiğimde koleksiyonları içinde bulunan iki resmin önünden ayrılamadım dakikalarca. Biri tahmin edeceğiniz gibi Kaplumbağa Terbiyecisi diğeri ise Atina Akropolisi ve Olympiya Zeus Tapınağı. Görünüz efendim siz de.



- Bu arada elbette tiyatroyu özledim ve etkinlik açığını kapatmasa da yaz konserleri ile avunuyorum. Ağustos’ta Beirut, Portishead ve 2Cellos konserleri için biletlerimizi aldık. Gidecek olanınız var mı bu konserlerden birine?

- Levent Cantek’in yazdığı ve çizimlerini Berat Pekmezci’nin yaptığı Emanet Şehir’i aldım, kitap kapağı ile aşk yaşıyorum.

- Bu aralar her gün bir film izliyoruz evde, geçtiğimiz günlerde sevdiğim bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine About Time isimli filmi izledim. Keyifli bir film ancak bunun ötesinde insanı kendi hayatı ve geçmişi üzerine düşündüren hatta vurucu etkileri ortaya çıkarabilen bir film. Tüm bunları ise romantik komedi olmasına rağmen hissettirmiş olması gibi bir gerçek var. Belki de benim geçmişi hatırlama zamanım gelmişti, bilemiyorum.

- Fazla geveze bir Günün Notları oldu sanki, buraya kadar okuyan varsa gözlerine sağlık der ve kendisine Minör Empire’dan Bülbülüm Altın Kafeste’yi armağan ederim. Bu arada grup 8 Kasım’da İstanbul’da bir konser verecek, tavsiye ederim.

- Gelecek Günün Notları’na kadar kendinize iyi bakınız efendim, sevgiler.

7 Haziran 2014 Cumartesi

Pilli Bebek



Pilli Bebek, pek çok insanın Behzat Ç. ile sevdiği gruplardan. Kendilerini öncesinde de dinleyen biri olsam da benim için de konserlerine gitme isteği uyandıran diziyle şarkılarının uyumu diyebilirim. İstanbul’a geleceklerini öğrendiğimizde mekanda daha önce konser izlememiş olmamıza rağmen, çok düşünmeden aldık biletleri. Pilli Bebek, Behzat Ç. ve Bomonti seven dört kişi olarak konsere hazırdık.

Ben bazı grupların ya da şarkıların dinlenmesi gereken mevsimler olduğuna inananlardanım. Genelde komik karşılanan bir düşünce farkındayım. Ancak benim için Pilli Bebek yağmurlu günlerin şarkılarını yapan bir grup. Konser günü sanırım benim gibi düşünen biri ya da birileri daha vardı, Mayıs’ın ortasında öyle soğuk ve yağmurlu bir gün olması düşünceme olan inancımı kuvvetlendiriyor!

Pilli Bebek konserleri ile ilgili yapılan yorum genelde kısa olduğu yönündeydi ancak belli ki o gün bu yorumu yalancı çıkartmaya karar vermişlerdi! Sevdiğimiz bütün şarkılar söylendi, biz de eşlik ettik, bol bol Bomonti içildi, Behzat Ç. ve ekibi anıldı. Kısacası güzel bir geceydi.

Eğer siz de Pilli Bebek şarkıları seven ya da Behzat Ç. dizisini özleyenlerdenseniz mutlaka bir konserini yakalayın.

Keyifli seyirler.

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Biraz Tiyatro ve Konser


Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş

Yona ve Leviva uzun süredir evli, çocukları evden ayrıldıktan sonra yalnızlaşmış çiftlerdendir. Yona, uykusuz bir gece yanında yatan kadına bakar ve aslında onu sevmediğini, yaşadığı hayatın sıkıcılığını fark eder ve bavulunu hazırlamaya başlar. Her ne kadar geç kalmış gibi görünse de kendisini bunaltan şeylerden kurtulmaya karar verir. Ancak bavulunu hazırlarken bile derdi Leviva’dır. Gitmek üzere olduğunu karısının da görmesi için elinden gelenir yapar. Tatlı bir rüyanın ortasında, zorla uyandırılan Leviva ve gitmek için hazırlanan Yona için uzun ve sıkıntı dolu bir gece başlar. Hikayenin bir bölümüne arkadaşları Gunkel de dahil olur. Yona gitmeye çalışır, Leviva ise durdurmaya. Acaba hangisi başarılı olacaktır?
Oyun metni insanın yüreğini titretmiyor belki ama öyle güzel oyuncular var ki ne yapsalar yakışıyor. Hem böyle değerli üç tiyatro insanının bir arada olması bulunması zor bir nimet. Sırf bu nedenle bile şans vermeli bence.

Hamlet

Birkaç kez izlediğim oyunlardan biridir Hamlet. Genel olarak eseri sevdiğimden belki de her yorumunu da sevmişimdir, ne kadar farklı olsalar da. Bu kez DT tarafından sahnelenen ve Bülent Emin Yarar’ın tek başına karakterlerin tamamını canlandırdığı yorumu izledim. Öncelikle derinlemesine bir Hamlet yorumu olamayacağı konusunda baştan anlaşalım. Ne de olsa tek kişilik bir oyun bu. Kitaptaki gibi bir derinlik beklemek pek doğru olmaz sanırım. Ancak oyunculuk adına söylenecek çok şey yok. Karakter geçişleri kusursuzdu. İlk kez Hamlet izlemek için doğru bir tercih olmasa da eseri daha önce okumuş ya da izlemiş olanların mutlaka şans vermesi gerek.


Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı

Hitler döneminde yaşayan bir gangster ve çevresindeki insanların çıkar için yaptıklarını gözler önüne seren, güçsüzün ezildiği güçlünün ise yolunu bulduğu Brecht oyunu. Tiyatroadam tarafından başarıyla sahnelenmiş, bu nedenle izlemeli. Sahnede inanılmaz uyumlu bir ekip var. Açıkçası Afife Tiyatro Ödülleri gecesinde yaptıkları konuşma olmasaydı oyunu izlemeyi ertelemeye devam ederdim. Ancak ödül konuşması esnasındaki tavırları dikkatimi çekmeyi başardı ve ilk fırsatta izledim, pişman değilim.


Katil Joe

Engin Hepileri ve Mehmet Birkiye, Kenter Tiyatrosu aracılığı ile tanıyıp sevdiğim oyunculardandır. Her ne kadar konusu ilgimi çekmese de oyuncularını sahnede görmek için gittiğim oyunlardan biri oldu Katil Joe.

Parasını işin sonunda ödemek üzere anlaşılan bir katil ile ödeme yapamadıkları için ona bir rehine vermek zorunda kalan, alkol, uyuşturucu, kötü ilişkiler ve televizyon bağımlılığının üst düzeyde yaşandığı bir ev, gerçek anlamda aile olmayı başaramamış bir aile anlatılıyor oyunda.

Sadece sözlük yorumlarını okudum gitmeden önce, orada da yorumlar ikiye ayrılmış durumda. Ya çok sevilmiş ya da nefret edilmiş. Bence kendiniz izleyin ve görün. Oyun ilginizi çekmese dahi böyle iyi oyuncuları sahnede izleme şansı bile tek başına yeterli bir sebep bence.

Giovanna d'Arco

Ülkesi Fransa için İngilizler ile savaşan ve azize ilan edilen Jan Dark'ın hayatının anlatıldığı Verdi operası. Bu sezon İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından konser olarak sahnelenen ve Süreyya Operası'nda izleme fırsatı bulduğumuz muhteşem eser. Eğer DOB için gelecek sezon olursa ve bu eser tekrarlanırsa mutlaka zaman ayırınız efendim, pişman olmazsınız!

20 Nisan 2014 Pazar

Birsen Tezer


Sesini ilk ne zaman duyduğumu hatırlamıyorum. Ancak iyi bildiğim bir şey varsa o da bir daha dinlemekten vazgeçemediğimdir. Konserlerinin genelde iş günlerinde olması ve benim vardiyalı çalışıyor olmam nedeniyle gidememiştim ancak 5 Nisan tarihinde o güzel sesi yakından dinleme fırsatı buldum.

Salon İKSV’de dinleme fırsatı bulduğum ve müzikten sarhoş olmadan ayrıldığım bir konser olmadı. Birsen Tezer konseri de buna dahil elbette. Yaklaşık 2 saat boyunca çok sevdiğim şarkılarını seslendirdi. Konser takvimini kovalamak yorucu olsa da sonuç buna değdi, hem de fazlasıyla.

12 Nisan 2014 Cumartesi

Bir Delinin Hatıra Defteri

Yaklaşık 5 yıl önce İstanbul turnesine gelmişti oyun. Ben de fırsat bulup izlemiştim. Sonuç büyüleyiciydi benim için. Çünkü karşımda rol yapan değil karakterini yaşayan bir adam vardı. O adam vinç üzerinde deliliğe yaklaştıkça gerilimi içimizde hissettik. Aradan geçen yıllar içinde Erdal Beşikçioğlu hepimizin amiri oldu, oyun bu süre boyunca hiç turneye gelmedi İstanbul’a. Uzun aradan sonra yeni bir turne haberi aldık, ancak izlemek isteyenleri kötü bir sürpriz bekliyordu, biletler neredeyse çıkmadan tükeniyordu! Ancak benim için bir fırsat doğdu ve tekrar izleyebildim. İtiraf edeyim biraz korkuyordum ilk seferinde olduğu kadar etkileyici gelmemesinden. Ancak öyle muhteşem bir oyuncu ve oyun varken böyle bir seçenek yokmuş, ben bilemedim. Yine büyülenerek çıktık oyundan. Zor biliyorum ama bu oyun için çaba göstermeye fazlasıyla değer. O yüzden bir yolunu bulun ve izleyin.

27 Mart 2014 Perşembe

Günün Notları


- Niyet ettim akıl sağlığım(ız) için gündemden kaçıp sanat haberlerine sığınmaya!

- Nisan demek festival demek. Yaptınız mı bakalım İstanbul Film Festivali programınızı? Eğer yaptıysanız önerilerinize açığım, yazın lütfen!

- İmkan bulursam izlediğim filmleri de yazmaya çalışacağım burada.

- Yaz için konser haberleri de geliyor.

- One Love Festival’de Bonobo olacakmış.

- Hugh Laurie de Temmuz’da konsere geleceklerden biriydi, hatta haberi duyduğum gün resmi sitesinden de kontrol etmiştim, İstanbul konseri görünmekteydi. Ancak şu an aynı sitede İstanbul konseri görünmüyor ve sözlükte iptal olduğuna dair yorumlar var.

- Sabancı Müzesi’nde Uzak Komşu Yakın Anılar sergisi 15 Haziran’a kadar görülmeli.

- Pera Müzesi’nde ise Picasso Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler sergisi 20 Nisan’a kadar görülmeli.

- Pera Müzesi’nin gelecek sergilerine dair güzel iki haber var. 7 Mayıs itibariyle Andy Warhol ve Stephen Chambers sergileri olacak. Şimdiden ajandaya kaydedelim.


- Biraz da benden haberler...

- İşimle ilgili bölüm değişikliğim oldu. Fotoğraftaki çiçekler haberi kutlamak için gönderen bir arkadaşımdan. Notlar da iş arkadaşlarımdan. İşe gelip de masayı bu halde görmek iyi hissettirmedi dersem yalan olur. Bağzı insanlar iyi ki var!

- Yaptığım bir planla ilgili çok büyük bir hayal kırıklığı yaşadım geçtiğimiz günlerde, hala kendimi toplamaya çalışıyorum. Bir yandan bunun için uğraşıp diğer yandan çevreme bunu yansıtmamaya çalışmak çok zormuş bunu bir kez daha gördüm.

- Bazen 'artık her konuda hayat tecrübem var' dediğinizde bile yeni biri ekleniyormuş bunu da görmüş oldum.

- Önceki yazılardan birinde bahsettiğim kitap okuma şenliği için neredeyse her gün bir kitap bitiriyorum. Eski okuma hızıma yeniden kavuştum, bunun için pek mutluyum.

- Bir de şöyle bir şey var;

Biz kırıldık daha da kırılırız,
Kimse dokunamaz suçsuzluğumuza!

(C.Süreya)

10 Mart 2014 Pazartesi

Hamlet ve Garaj


Baştan söyleyeyim, Shakespeare oyunlarının sadece klasik çizgisini seviyor, o döneme ait kıyafet, dekor ve sözler bekliyorsanız bu oyun size göre değil. Çünkü karşınızda tamamen günümüze ait bir Hamlet olacak. Hepimizin bildiği bir hikaye esasında bu nedenle konuyu anlatmak gereksiz. Moda Sahnesi’nde izleme şansına eriştiğimiz Hamlet ise yazarın ve oyunlarının günümüzde bile ne kadar geçerli olduğunun kanıtı ve benim beklentilerimi fazlasıyla karşıladı.

Oyuncular, sahne ve dekor iyi. Onur Ünsal bildiğimiz gibi efendim, yine olduğu her sahneyi alıp götürüyor, adeta "ben oyunculuk için doğdum" diye bağırıyor. Bize de keyifle izlemek düşüyor.


Gelelim diğer oyuna, Craft Tiyatro’nun yeni oyunu Garaj. Bu sezon çok fazla oyun izleyemedim ama izlediklerim hep iyi oyunlardı. Garaj ise bir seçim yapmak zorunda olsam kesinlikle birinci sıraya koyacağım oyun olurdu. Birbirinden çok farklı iki karakterin, yılbaşı gecesi bir garajda kesişen yolları diye özetleyebiliriz. Orkide (Enis Arıkan) ve Kahraman (Güven Murat Akpınar) görünürde hiçbir ortak noktası olmayan iki karakter, yaşamları da öyle. Orkide, cinsel kimliğini bastıramadığı noktada mevcut yaşamından kaçıp İstanbul’a gelen bir transseksüel, Kahraman ise ailesini küçük yaşta kaybetmiş, anneannesi ile yaşama tutunmuş, üniversitede okuduğu bölüm için aldığı ikinci el fotoğraf makinesiyle fotoğraf peşinde koşan bir öğrenci. İkisinin de yaşamı zorluklar ve yalnızlıkla dolu esasında. Bir garajda kesişen yolları ise hayatlarının o gününü yalnız geçirmemelerini sağlıyor.

Kahkaha ve hüzün bir arada oyunda. Bir de öyle güzel oyunculuklar var ki resmen akıp gidiyor oyun. Orkide rolünde Enis Arıkan’ın harikalar yarattığı bir gerçek ama Kahraman rolünde Güven Murat Akpınar da mükemmel. Ben ikisini de çok sevdim. Bu oyuna mutlaka şans veriniz diyorum. Ben ikinci kez izlemeyi planlıyorum.

"Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu '1'e iner."

22 Şubat 2014 Cumartesi

Külkedisi, Dansmavi ve Cyrano De Bergerac


Külkedisi

Sanırım en iyi bilinen masallardan biridir Külkedisi. Çoğu masalda olduğu gibi içinde bol miktarda iyilik, umut, aşk, kötüler ve imkansız gibi görünen ama gerçekleşen hayaller barındırır. Hepimiz Külkedisi’ne yakın buluruz kendimizi, ona kötülük eden üvey kardeşlerine kızar, prens ile yollarının tekrar tekrar kesişmesini umarız. Sanki gerçekmiş gibi. İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından sahneleneceğini gördüğüm anda bilet almak için gerekli tüm hatırlatmaları yapmıştım, kaçırmamalıydım. Biliyorum ki çok fazla insan benim gibi merakla bekliyordu bu operayı. Bilet almak için pc başında beklerken yanılmadığımı da anladım çünkü normalde yarım saatte tükenen biletler 10 dakika içinde tükenmişti. Elbette bu merakın büyük olmasında eserin bilinirliğinin yanı sıra rejisör Yekta Kara ve getirdiği pop art yorum da etkili.

Masalın değişen detayları var sahnede ancak özünde aynı. Kesinlikle gidip görülesi, keyif alınası bir opera çıkmış ortaya. Sezon programında Mayıs ayında görünüyor, kaçırmayınız efendim.


Dansmavi

Bu sezon izlediğim en etkileyici gösterilerden biri oldu diyebilirim Dansmavi için. Gösteri sonrasında dışarı çıkınca farkına vardım, sanki tüm kötü düşüncelerden arınmış gibiydim. Kesinlikle iyi geldi bana.

Dansmavi, iki modern ve bir neoklasik eserden oluşturulmuş üç perdelik bir dans gösterisi. Creatures, Circle of Fifths ve Minyatür. Sanırım benim için en etkileyici olan kısım ilk bölümdü. Özellikle ikili danslar muhteşemdi. Bilet almak için verdiğim tüm çabaya değdi. Yine Mayıs programında tekrarı olacak gösterilerden, kaçırmayınız diyorum.

Cyrano De Bergerac

Tiyatro Akla Kara sayesinde izlediğim oyun. Evin salonundaymış gibi hissettiren sahnesini severim esasında ancak bu oyun daha büyük bir sahnede oynanmalı bence. Bir de karakterlerin bazılarına uygun oyuncu seçimi yapılamamış gibiydi sanki. Bunu hissettiğim karakterlere yakınlık duyamadığım için oyuna konsantre olmakta da zorlandım. Şu ana kadar bu sahnede izlediğim oyunlar arasında beğenimin en düşük olduğu oyun diyebilirim. Tabi bu değerlendirmede yüksek beklentimin de etkisi var.

Keyifli seyirler.



2 Şubat 2014 Pazar

Biraz Tiyatro

Geçtiğimiz ay izlediğim oyunlar ile ilgili yorumu yeni yazıyor olmam bloguma ve yazma amacıma saygısızlık olsa da daha fazla gecikmeden ve en önemlisi unutmadan yazayım diyor ve başlıyorum. Hem yeni yazılara sıra gelsin değil mi? Başka Sinema filmleri ve Günün Notları bekliyor köşede daha. :)



Bütün Çılgınlar Sever Beni

Arp sanatçısı Maria’nın kocası Yosif aldatıldığından şüphelenmektedir. Karısı ona göre mükemmeldir ve böyle birinin kendisi gibi birini seçmiş olması ona inandırıcı gelmemektedir. Bu şüphesinden emin olmak için yakın arkadaşı Angel’dan yardım ister. Angel, ikilinin tanışmasını sağlayan kişidir, aynı zamanda Maria’ya gizli bir hayranlık duymaktadır. Önce bu teklifi kabul etmese de Yosif tarafından planın içine itilir ve olaylar başlar.



Vakti Geldi

Sezon programı ilk açıklandığında büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Ancak sezonun ortalarında gelen yeni oyunlar yeniden umutlandırdı. Vakti Geldi de o oyunlardan biri.

Bürokrat, iş adamı ve profesör olan ancak geçmişlerinden kaçan, bu nedenle de görüşmeyen üç eski arkadaşa isimsiz mektuplar ulaşır ve aynı gece, aynı saatte bir tren garında olmaları istenir. Mektubu yazan kişi hiç tanımadıkları bir kadındır. Ve üçünün arasında sır olan, geçmişten kalan bir günün hesabını sormak için gelmiştir. Konuyu daha fazla anlatmayayım ipucu verme riski var. Ben oyunu çok sevdim, oyuncular, konu, dekor yani her şey gayet başarılı idi. Hele bir sahne vardı ki elimde olsa o anı fotoğraflamak isterdim.


O.B.E.B.

Geçen sezon izlemek için çırpındığım ancak bir türlü uygun günü yakalayamadığım bu güzel oyunu izledim. Yiğit Sertdemir, daha önce de yazdığım gibi Şehir Tiyatroları günlerinden takip ettiğim ve hem oyunculuğunu hem de yazdıklarını çok çok sevdiğim isimlerden biri. Her oyununa konusunu bile okumaya gerek duymadan gidebilirim.

Oyuna gelince, 1970’li yıllarda geçiyor. İsimlerini bilmediğimiz dört kadın hastanın, psikodrama ile merkezce belirlenmiş bir psikolog ve yardımcısı tarafından kafalarının karıştırılması ve hedeflerinin değiştirilmesini anlatıyor. Konu, oyuncular ve oyun şahane. Mutlaka zaman ayırınız efendim.


Bir İnfazın Portresi

Semaver Kumpanya oyunları izlemek istediklerimdendi. Ancak mesafeler nedeniyle fırsat bulmak kolay olmamıştı. Ekibi çok seven bir arkadaşıma yeni yıl hediyesi olarak oyunun biletini alınca kendime de almayı ihmal etmedim. Böyle güzel bir ekip ve mekanla tanışmak memnun edici.

Oyun, İnebahtı zaferini anlatan bir resim yaptırmak isteyen Venedik Cumhuriyeti yetkililerinin dönemin en ünlü kadın ressamı olan Galactia'yı ikna etmesi ve ardından yapılan resimle iki tarafın birbirine düşmesini anlatıyor. Yetkililer, zaferin coşkusunu anlatan bir resim beklerken Galactia savaşın vahşetini yansıtıyor. Öyle güçlü bir yansıma ki resmi gören askerler kendilerini savaş alanında zannediyor! Bu durumdan rahatsız olan yönetim ise sanatçının bakış açısını değiştiremediği noktada cezalandırmayı uygun görüyor!

Genel bir yorum gerekirse dört oyunu da çok sevdim. Bu nedenle hepsi tavsiyemdir.

Keyifli seyirler.



27 Ocak 2014 Pazartesi

Anish Kapoor İstanbul'da

İlk olarak Aralık ayında gitmeye karar vermiş ancak bazı aksilikler nedeniyle gidememiştim. Serginin süresi uzatılınca şansı kaçırmamak gerek diyerek bir Pazar günü çıktım yola. Daha gitmeden, sergiyi görmek için bu kadar çaba harcamadan biliyordum benim sevdiğim tarzda bir sergi olmadığını, çünkü bildiğim eserleri bana hitap etmiyor. Ancak bu durum sergiyi görme isteğimin önüne geçemez. Sergiden çıktığımda da düşüncem değişmedi.

Eserlerinin -bence- ortak noktası, izleyicisi üzerinde bıraktığı duygu yani onlara dokunma isteğiydi. Özellikle sergi fotoğraflarında da görülen eserleri insanda bilinmeyen kısma ulaşma isteği yaratıyor. Sanki orada Alice'in harikalar diyarı saklıymış gibi! Sergiden birkaç gün sonra arkadaşımın okuduğu bir habere göre sanatçının amacı da buymuş, belli ki amaca ulaşmış.

18 Ocak 2014 Cumartesi

Aralık Konserleri

Aralık ayında üç güzel konser izledim ancak yazma sırası yeni geldi. (Hiç öyle bakma blog, şu aralar seninle gerektiği kadar ilgilenemediğimin farkındayım zaten. Aklım başka yerde misafir şu aralar. Anlayışına sığınıyorum!)

Geç olsun güç olmasın mantığı ve madem buralar benim dijital günlüğüm öyleyse yazayım da hatırlamak kolay olsun bahanesini harmanlayıp başlıyorum yazmaya.

Efendim bildiğiniz üzere Aralık ayında İstanbul konser takvimi pek hareketliydi. İçinden seçtiklerim ise beni fazlasıyla memnun etti. Sırasıyla Avishai Cohen, Fallulah ve İDOB Yeni Yıl Konseri, hem kulağımı, hem ruhumu fazlasıyla doyuran ve mutlu eden konserlerdi.


Avishai Cohen, uzun süredir dinlediğim ve pek sevdiğim müzisyenlerdendir. Birkaç yıl önce farklı bir konserine gitme çabam başarısızlık ile sonuçlanmıştı. Ancak bu kez şartları zorladım ve buna fazlası ile değdi. Babylon’un sessiz konserlerinden biriydi ve arada bir böğürerek küfürler savuran bir insanımsı dışında sorun çıkartan seyirci de olmadı, herkes gayet müzikle ilgili ve mutluydu.

Bir sonraki gün ise Salon’da Fallulah’ı dinleme fırsatım oldu. Kendisinin Türkiye’de verdiği ilk konserdi yanılmıyorsam. Ancak kesinlikle devamı olacaktır. İnanılmaz bir sahne enerjisi vardı. Ayrıca gayet samimiydi. İlerleyen dönemlerde isminin daha çok duyulacağına inanıyorum. Dinlemekten çekinmeyiniz lütfen.


Aralık konserleri içinde en çok keyif vereni ise İDOB Yeni Yıl Konseri idi. İlk kez İDOB konseri izledim, ancak bundan sonraki konserlerini kaçırmamak için uğraşacağım kesin! Programda neler vardı neler, Hayvanlar Karnavalı, Carmen, Fındıkkıran ve çok daha fazlası. Bir de klasik müzik sanatçısı ile izleyicisinin iletişimine bayılıyorum. İyi ki izlemişim diyor ve bir sonrakini sabırsızlıkla bekliyorum.

Efendim içinizin nota dolacağı güzel bir yıl ve etkinlik takvimi dileyerek bir sonraki yazıda buluşana kadar hoş kalın diyorum.

10 Ocak 2014 Cuma

Çehov Makinesi



Çehov’un kitaplarını okumayan biri olsanız da karakterlerini bir yerlerde duymuş olabilirsiniz. En azından Vanya Dayı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi gibi birçok kez sahneye uğrayan eserlerini izlemiş olma ihtimaliniz de var. Eğer yazarın tarzına aşinaysanız ya da karakterlerini seviyorsanız, gelebileceğiniz en iyi oyunlardan birindesiniz. Ancak Çehov sizin için uygun bir yazar değilse, kitaplarını ya da oyunları sıkıcı buluyorsanız üzgünüm yanlış oyundasınız. (Oyun esnasında ya da arada çıkan seyirciler bunu ispatladı sanırım.) Ancak yazarın ve karakterlerinin hayranı iseniz muhteşem bir seyir zevkine hazır olun! Yaklaşık 2,5 saat boyunca tanıdık Çehov karakterlerinin yazarı köşeye sıkıştırmasını keyifle izleyebilirsiniz.

İki sezon boyunca tam 5 kez bilet alıp her defasında karşılaştığım bir aksilik nedeniyle gidemediğim oyuna 6.kez bilet alarak gidebildim ve bu kadar ısrara değdiğine inanıyorum. Benim için keyifli bir oyundu, umarım sizin için de öyle olur.

5 Ocak 2014 Pazar

İyi Geceler Desdemona Günaydın Juliet

Kenter Tiyatrosu'nun yeni oyunu, Shakespeare'in 450. doğum günü için bir armağan.

Constance, yıllardır terfi beklediği üniversitede asistan olarak çalışan, aynı zamanda Shakespeare üzerine tez yazan biridir. Ona göre Shakespeare’in ünlü iki tragedyası “Romeo ve Juliet” ile “Othello” aslında birer komedi olarak yazılmış ancak sonradan değiştirilmiştir. Tezle ilgili umutsuzluğa kapılıp, yazdıklarını çöpe fırlattığı bir anda kendini birden Shakespeare’in dünyası içinde bulur. Acaba tragedyalardaki soytarıyı bulup, felaketleri önlemeyi ve oyunların kaderini değiştirmeyi başarabilecek midir?

Oyunu sahnelendiği ilk hafta izledim, bu nedenle tam olarak pişmemişti diyebilirim ancak yine de keyif aldım. Bunda hem Kenter Tiyatrosu ile ilgili gönül bağım hem de Shakespeare ile ilgili olması etkili. Ancak zamanla daha da iyi olacağı kesin.

Keyifli seyirler.

2 Ocak 2014 Perşembe

Günün Notları



-Efendim öncelikle mutlu yıllar, güzel günler diliyorum!

-Uzun süredir yazmıyor olmama sitem eden herkese teşekkür ederim, özellikle iki tanesini öperim! Onlar kendilerini bilir!

-Üşengeçlik konusunda tavan yaptığım dönemlerden birinin aynı zamanda en çok çalıştığım hatta hırsla çalıştığım döneme denk gelmiş olması da pek manidar.

-Bu arada kitap okumaya fazla zaman ayıramadığım için mutsuz olduğumu da eklemeden geçemeyeceğim.

-Etkinlik konusunda da durum pek iç açıcı değil, sadece dört oyun, üç konser, iki opera ve bir bale izleyebildim sezon açıldığından beri. Birkaç tane de festival filmi var. Eski hızımı özledim.

-Bu sene geride kalan seneyle ilgili bir bilanço yapmadım, kötü sonuçları tekrar tekrar dile getirip, acıyı tazelemek gereksiz.

-Ancak yeni yıldan daha doğrusu yeni yılda kendimden umutluyum! Bir sürü yeni yıl planım olduğu bir gerçek. Bu kez planda kalmayıp icraate dönmesi için daha fazla çalışacağım da...

-Bu arada güzel konser haberleri var, ben 14 Mart Thee Silver Mt. Zion Memorial Orchestra ve 29 Mart Wye Oak konserleri için biletlerimi aldım, sizi de beklerim!

-Yeni yıl için bir sürü güzel kartpostal gönderdim ve aldım. İyi dileklerini sunan herkese teşekkür ederim!

-Başka Sinema etkinliğine hala katılmayanınız varsa teessüf ederim! Ocak filmlerinden en az biri mutlaka ilginizi çekecektir bir bakın derim! http://www.baskasinema.com/

-Sinema demişken, Sinema dergisinin kapatılmasına ne kadar üzüldüğümü de belirtmek isterim!

-Uzun çalışma saatleri sonrası eve geldiğimde karşılaştığım paketle, daha doğrusu paketten ziyade beni düşünmesi ile mutlu eden Eda’ya da ayrıca teşekkür ederim. Bir de özlediğimi belirtmeden geçemeyeceğim!

-Şimdi kendime güzel bir Türk kahvesi yapmak için yeni yılın ilk “Günün Notları”nı burada bırakıyorum. En kısa sürede etkinlik yazılarında görüşebilmek dileğimle. Sevgilerimi sunarım!