18 Ağustos 2011 Perşembe

Bizim Büyük Çaresizliğimiz - Barış Bıçakçı

“ Sen yine kendini sevdin. Bense onu sevdim ! ”

Ender ve Çetin, biri kel diğeri göbekli iki sıkı dost. Araya zorunlu ayrılıklar girse de en sonunda bir araya gelmeyi başarıp aynı evde yaşamaya başlarlar.

Ender, çevirmendir. Aynı zamanda kitabın anlatıcısıdır. Çetin ise mühendistir ve hergün karşılaştığımız insanlardan biridir, sıradandır.

Çocukluk arkadaşları, Amerika’da yaşayan Fikret tatil için Türkiye’ye geldiğinde ailesi ile birlikte bir trafik kazası geçirir. Tatil bitip dönmesi gerektiğinde ise üniversitede okuyan kardeşi Nihal’i emanet edebileceği iki insan vardır, Ender ve Çetin.

Kendi dünyalarında yaşamaya alışan ikilimiz için bir misafirle zaman geçirmek kolay olmaz. Nihal’e nasıl davranmaları gerektiğini bilemezler. Ancak ilk günlerde onlara uzak duran Nihal’in kendilerine yakınlaşması ile bir aile ortamı oluşur ev içinde. Fakat bu durumda uzun sürmez çünkü hem Ender hem de Çetin, Nihal’e aşık olur.

“ Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir ? ”

Bu muhteşem cümleyle başlıyor kitap. İki erkeğin aynı kadını nasıl farklı görebildiğini, aşklarını nasıl kendi içlerinde yaşatıp, dostluklarına zarar vermediğini anlatıyor.

Yazarın okuduğum ilk kitabıydı, bloglarda daha önce görmüş olsam da okumamda en büyük etken filmin fragmanıdır. Ancak daha ilk yirmi sayfasında karar vermiştim yazarın diğer kitaplarını okumaya. Benim için ilk yirmi sayfa yeterli bir referans olmuştu.


“ Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hala öyle ! ”

“ Sessizlik, üzerinde onu eksilten değil tamamlayan bir şey olarak duruyor.”

“ O da anlamıştı herhalde ikimizden bir adam olacağını, benimle konuşulacağını seninle yaşanacağını.”

“ Bizim büyük çaresizliğimiz Nihal’e aşık olmamız değil, sesimizin dışarıdaki çocuk seslerinin arasında olmayışıydı. Asıl çaresizlik buydu.”

“ Biz seninle pek konuşmuyor, rolümüzü oynuyorduk. Seni bilmiyordum ama ben makyajımı silip yatağa her girdiğimde, Nihal’in samimi ve kararlı bir hamleyle bu oyunu bizim yerimize bitireceğini hayal ediyordum. ‘Ne yapıyorsunuz siz!’ diye azarlayacaktı bizi küçük kızımız, ‘Anlamıyor musunuz, atmosferde Çetin ve Ender gitgide azalıyor, yakında nefes alamayacağım, görmüyor musunuz?’ Biz de bu oyuna bir son veriyoruz, normal halimize dönüp o yaşamsal bileşiği tekrar oluşturuyoruz: Çetinikisalakenderdört.”





Ajanda Dergi Ağustos sayısı yazımdan alıntıdır.

4 yorum:

  1. ben filmini izlemiştim çok güzeldi,yazdıklarından sonra en kısa zamanda kitabı da okuyacağım

    YanıtlaSil
  2. Ben de en kısa sürede filmi izlemeyi planlıyorum :)

    YanıtlaSil
  3. yazarı önerilenler listeme haftabaşı almıştım, bugün de sitenizde karşıma çıktı. en kısa zamanda okumayı planlıyorum. sonra da bir değerlendirme yazısı bizden.

    YanıtlaSil
  4. Ben de en kısa sürede yeni kitabını alıp okumayı planlıyorum.

    YanıtlaSil