22 Nisan 2016 Cuma

Festival Güncesi


Efendim bir festival haftasını daha geride bıraktık, gelmesi için aylarca bekleyen bünyelerimize bu kısacık festival süresi yetmiyor tabi ama ne yapalım en verimli şekilde değerlendirmek şu an için tek çaremiz. Yılın kalanında Başka Sinema yetiyor sağolsun!

Evet ne diyorduk? Efendim bildiğiniz gibi en bi sevdiğim etkinlik İstanbul Film Festivali. Ancak buna sebep olan sadece filmler değil. Benim için o hafta sadece keyifli şeylerin yapıldığı, izin alınarak işten uzaklaşılan bir süreç. Yani mevzu sadece film izlemek değil.

Bu sene 10 tane film için bilet aldık, elbette bu sayıya ulaşmak çok zordu çünkü başlangıçta izlemek istediğimiz çok daha fazla film vardı. Ben çoğunlukla mızıkçılık yapmak için uğraşsam da aklı başında bir birey olan sevgili insanı beni sakinleştirerek filmleri azaltmam konusunda yardımcı oldu! (Kendisinin festival yazısına da şuradan ulaşabilirsiniz.)


9 Nisan Cumartesi önce bir çay içip kendimize gelerek başladık güne. Ardından Antidepresan bölümünden Florida isimli filmi izledik. Film genel olarak keyifli fakat yer yer hüzünlüydü. Bir sonraki filmi bekleme süresini değerlendirebilmek adına Moda’da yer alan Walter’s Coffee’ye gittik. Mekan muhteşemdi fakat buzlu çikolatasını sevmedik. Keşke kahve içseydik! Ardından Moda’da biraz dolaşıp kursağımızda kalan hevesimizi ödüllendirmek adına dondurma hüplettikten sonra diğer filmimize koşturduk. İsmi Apartman Hikayeleri (Asphalte/Macadam Stories) olan bu filmi ben pek sevdim. Filmden sonra ilk durağımız Mephisto idi elbette. Yine dayanamayıp iki kitap aldım!

10 Nisan Pazar günü tek filmimiz vardı, benim daha önce kitabını okuduğum ve pek merak ettiğim Hitchcock/Truffaut. Öncesinde Mosquito Cafe’de güzel bir kahvaltı yapıp filmi izlemek üzere Rexx Sineması’na koşturduk. Bu belgeseli pek sevdiğimi hatta kitabı yeniden okuma isteği ile dolduğumu da belirtmek isterim. Filmden sonra Kadıköy’ün meşhur kahvecisi Fazıl Bey’in yerini merak eden sevgiliyi daha fazla merakta bırakmamak adına kahve içmeye götürdüm. Kahvelerimizi içip Acıbadem Kurabiyemizi yerken gözümüze dolan güneş ışıkları eşliğinde akıp giden sokağı izlemek pek keyifliydi.

Bir sonraki filmimiz yine bir belgesel olan Ben Belfast’ım idi. Çekim tarzı farklı ve dikkat çekiciydi. Sevdiğimizi söyleyebilirim. Filmden sonra banyoyu bekleyen filmlerimizi bırakmak için Sirkeci’ye gittik. Buraya kadar gelmişken Sirkeci Garı’na gidip fotoğraf çekmeden olmaz dedik. Ardından yemek için Filibe Köftecisi’ne gittik. (Daha önceki yazıda bahsetmiştim ama yine dile getirmek isterim. Sirkeci’de yer alan Filibe Köftecisi’ni deneyiniz efem.) Banyodan çıkan fotoğrafları alıp minik bir çaycıda oturduk. O çay bitene kadar fotoğraflara bakıp arada bir sokağa göz atmak ve insanları izlemek yine en büyük keyiflerimizden biriydi. Sonrasında olaysız dağıldık ve ben günün en keyifli saati olan vapur yolculuğu ile Batman okuyarak eve döndüm. (Yazar burada keyiften sırıtmaktadır.)

Geldik 14 Nisan Perşembe gününe. Festivalde iki film izlediğimiz günlerden biriydi. İlki Otto Preminger klasiklerinden Saint Joan, diğeri ise Bir Kadın Bir Erkek (Un + Une) isimli bir Fransız filmiydi. İlk filmi İtalyan Kültür Merkezi’nde izledik. Mekanı da filmi de pek sevdik. Diğer film de eğlenceliydi. Finalinde biraz Issız Adam’a bağlayıp bizi güldürdü ama olsun. Bu arada Fitaş’ın yatak moduna geçen koltuklarından nefret ettiğimi de söylemeden geçmeyeyim! Filmden sonra EspressoLab’a gidip birer kahve içip ancak kendimize gelebildik! Bu mekan ilk açıldığında ne de güzel bir yerdi. Şimdi maalesef gürültü ve kalabalıktan ibaret!

16 Nisan Cumartesi için tek filmimiz vardı, Şehrin Şarkısı (Urban Hymn). Konusu itibariyle festivalde izlediğimiz en ağır film olmasına rağmen su gibi aktı gitti. Ama üzerimizde bıraktığı hüzün nedeniyle filmden sonra kendimizi Nevizade yollarına vurup bira içerek toparlayabildik!


17 Nisan Pazar günü festivalin kapanışını yaptığımız gündü. Filmimiz 16.00’da olmasına rağmen erkenden uyanıp sağlam bir kahvaltı ettik. Ardından pek sevdiğimiz Drip Coffee’de kahvelerimizi içip sokağın ve kedilerin fotoğraflarını çektik. Ortaköy’e inip biraz yürüyüş yaparak güzel havanın tadını çıkarttık. Feriye Sineması’na ulaştığımızda çoktan yorulmuştuk! Kapanış filmimiz benim hakkında pek çok olumsuz yorum okuyup sevgilinin gözünü korkutmama sebep olan Brooklyn idi. Artık beklentimizi fazla düşürdüğümüz için mi bilmem sevdik biz filmi.

Evet bir festivali daha geride bırakıp gelecek festival için gün saymaya başladık bile.

Yazının tamamını okuma sabrı gösterip bu cümleye kadar ulaşanlara da ayrıca teşekkürü borç bilirim efem.

2 yorum:

  1. Ne güzel bi haftaymış ,çok güzel anlatmışsınız. Okul zamanı rahat rahat festivale gittiğim boş boş takıldığım günleri, zamanları özledim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aman efendim pek teşekkürler. Ben okul zamanı bu kadar rahat gidemiyordum maalesef izini bir şekilde ayarlarsam benden mutlusu yok :))

      Sil