3 Nisan 2016 Pazar

Heybeliada


Madem bugün güzel bir gündü öyleyse kişisel yazılı tarihimize notumuzu düşelim.

"Korkuyorum ben vapura binmeye yaaa" şeklindeki haykırışlarıma aldırmayan sevgilim elimden tuttuğu gibi çekiştirip götürdü beni Heybeliada'ya. Ocak ayında Büyükada turu yaptıktan sonra karar vermiştik her ay bir Cumartesi günümüzü böyle kaçışlara ayırmaya. Heybeliada daha önce gitmediğimiz yerlerdendi. Her mini gezi öncesinde yemeği nerede yeriz, kahveyi nerede içeriz diye araştıran biz bugün gayet hazırlıksız, plansız gittik ve kendimizi günün akışına bıraktık. İyi ki öyle oldu. Vapurdan indiğimizde ne yöne gideceğimizi bilememek bile ayrı bir keyifti.




Tek bildiğimiz mekan olan Luz Cafe'yi de vapurda ekşi sözlüğe baktığımız için biliyorduk. Önce onu aramaya karar verdik, aynı zamanda biraz sokakları da gezmiş olacaktık bu şekilde. Luz Cafe, adanın en güzel mekanı dersem abartmış olmam bence. En azından benim gördüğüm mekanlar arasında öyle. Şirin ve küçük bir mekan, kareli örtüler, masalarda çiçekler, değişik sandalyeler, cana yakın çalışanlar (sahipleri de olabilir bilmiyorum açıkçası), güzel bir sokak ve minik güzel detaylar vardı. Bir de adının karşılığını veren ev yapımı limonata ile sakızlı kahve. Eee daha ne olsun? Bu kafeyi görün, tadına varın ama diğerlerine yaptığınız gibi sıradanlaştırmayın. Yoksa karşınızda beni bulursunuz ve acımadan ağzınıza tuvalet terliği ile vururum, uyarmadı demeyin!



Efendim, kafede bir güzel mayışıp, fotolar çekip ve elbette içeceklerimizi de hüplettikten sonra düştük sokakları keşfetme peşine. Ara sokaklarda dolaştık, evlerde yaşayanların hayatlarına dair tahminler yürütüp, adadan ev alma planları yaptık. Tabii bunun için önce büyük ikramiyeyi kazanmamız gerekiyor sonrası kolay!

Hayaller bizi fazlasıyla acıktırdı, kendimize uygun bir esnaf lokantası arayışına girdik. Pek fazla seçenek olduğu söylenemez ancak Çat Kapı isimli bir mini mekan derdimize derman oldu. Sahil kenarındaki fabrikadan birlikte çıkmış gibi görünen birbirinin benzeri mekanlar ilgimizi çekmediği ve önce samimiyet ardından evde olma hissi aradığımız için bu minik köfteci bizi fazlasıyla mutlu etti.

Karnımızı doyurduktan sonra biraz daha gezindik ve ritüelimizi bozmayıp adaya ait magnetler aldık. Havanın gittikçe soğuması biraz yormuş olsa da keyfimiz yerindeydi. Vapur saati yaklaştığı için bir diğer ritüelimizi de gerçekleştirip adanın fırınından (Meltem Fırın) yol için atıştırmalıklar alıp vapuru beklemeye koyulduk. Vapur yolculuğu ayakta kalmamız ve insan görünümlü bilinmeyen canlılarla yolculuk yapmamız nedeniyle biraz yorucuydu ama tüm gün öyle güzeldi ki bu da nazar boncuğu olsun.


Bir önceki yazıda dilemiştim daha mutlu bir yazıda görüşmeyi, bu sefer oldu sanki. :)

4 yorum:

  1. Bu yazıya tüm benliğimle katılıyor ve prodüksiyon aşamasında emeği geçenlerden biri olan kendimi öpemeyeceğimden bunun yerine sizi öpüyorum. 😙

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kabul edildi efem, ayrıca güzide bir karikatüristimizin de dediği gibi "çok tatlısın kuru üzüm gibi" :)

      Sil
  2. Boyle tatli tatli yazdiklarini okuyunca bana da guzel bir enerji geldi :D Bir de pek seker bir ciftsiniz diye soylemeyi de unutmayayim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canım Yasemen, ne hoş bir yorum bu böyle ne de güzel gülümsetti. :))

      Sil